Makaleler
Bugün turdaydım. 10 kadar hanımefendi toplanıp gelmişler
Kaz Dağlarını gezmeye. Mesele pek tabi Sarıkız'ı anlatmaya geldi, Hani üzerine iftiralar atılan, köyünde herkesçe horlanan, hacdan yeni dönen babasının dahi kendisine inanmayıp düşman kesildiği, sonrasında ise ermişliği, bilgeliği ortaya çıkınca "temizliğin, saflığın timsali olmuş" ve kutsal İda Dağının "en yüksek tepesine" ismini vermiş şu meşhur Sarıkız'a...
Önce dilim döndüğü kadar efsaneyi anlattım. Ama bugün, O'nu her anlattıktan sonrasında eklediğim şu düşüncelerimi ifade ederken sesim bir başkaydı ; "Şehitlik makamı sadece savaşta ölenlere verilen bir unvan değildir. Bana göre masum iken katledilmiş bir kız da Allah katında şehittir. Ve inancımız gereği Şehitler ölmez. Bazense Onlar, bazı yerlerde ibret olsun diye gösterirler kendilerini veya fark ettirler ruhlarını... İşte Sarıkız da; efsanesinde anlatıldığı gibi sadece iftiraya uğramış bir kızdan öte, belki acımasızca tecavüze uğramış belki de canice katledilmiş biriydi.
Sonrasında anlatılagelenler sebebiyle O'na ermiş, bilge veya evliya denilmiş olsa da, Sarıkız her şeyden önce bir şehitti bence ve ölümsüzdü. Bu yüzden değil midir bugün dahi Edremit Körfezi yöresinde yaşayan çoğu kişinin O'nun hala yaşadığına inanması ve adına duaların okunması, bu yüzden değil midir İda'nın en tepesinde O'nun için anma günlerinin düzenlenmesi ve yöredeki her beldede O'nun heykelleri dikilmesi...
Gelin görün ki, bunlara rağmen O'nun bilinen bir ismi dahi yoktur. Herkes için O, sadece Sarıkız'dır. Sarı, esmer, kumral fark eder mi ? İsimsiz bir kız işte, kendi gibi Şehit edilen her kızı temsil eden bir kız... Peki bugünün Sarıkız'ı, bugünün Şehidi ise; Pınar Gültekin değil miydi ?
Sesim bir başkaydı, bana bakan gözler de bir başkaydı bugün...
Nezaketle