Osman Topçu
Geniş zamana
Ben Saray'da doğmuşum. Hem de Tosun Paşa olarak...
*
Saray dediysem öyle bildiklerinizden değil, bizim Tekirdağ'ın şirin ilçesinde. 5 kiloya yakın doğunca haliyle ''Tosun Paşa'' lakabıyla geçmiş bebeklik...
*
Kendimi tanıma evresi ise Baba tayini ile birlikte ülkemin sıcak şehri Adana'da başlayacaktı. Su kanallarında yüzerek, delisi olduğum şalgam suyu için seyyar satıcı peşinde koşarak ve kavruk çocukların yanlarında oldukça sırıtan halim ve ''Sarı Kafa'' lakabı ile geçecekti çocukluk...
*
Dünyayı tanıma evresi Baba emekliliği ile dönüş yaptığımız Çanakkale'de başlayacaktı. Ağzımdaki lan'lı cümlelerin yerini len'li cümlelerin alması uzun sürmeyecekti. Şişe dibi gözlüklerle etrafını zorca gören, ileri denecek kekemeliğim ile kendini zor fade eden bir halim olsa da, hayallerimde en ufak engel yoktu. İşte bu halleri tamamlayan gözlüklü ve parlak bir surat sebebiyle aldığım ''Clark Kent'' lakabının da hakkını vererek geçecekti ergenlik...
*
Mesele Süperman olmadan da, Clark Kent gibi olsanda bir şeyler yapmak değil miydi ?
Yakınımdakilerin içten içe ''Osman yapma sakın'', uzağımdakilerin ise ''Kafasız ya'' dediklerini duyuyor gibiydim... Duyuyordum ama başımdaki kavak yellerim beni ket vurulmamış hayallerim ile beraber Konya'ya kadar savuracaktı...
Neden mi ?
Turist Rehberliği okumak için, hem de hayatımda hiç eğitim almadığım Almanca dilinde.
*
İnsan herşeyden önce kendinin Süperman'i olmalı, bunun için uçmaya, kaçmaya gerek yok. İlahi gücün biraz dokunması yeterli buna.. Bir ara anlatırım uzunca, Allah'ın işi ya, şişe dibi Clark gözlüklerim yoktu artık, dilim ise öyle bir açılmıştı ki, yılların birikmişliği olsa gerek kimsenin susturamadığı halimle ''Bizim geveze'' lakabını alarak geçecekti ilk dönem gençlik...
*
İnternet diyeceğimiz şeyin sadece çarşıda yeni açılan birkaç internet kafede bulunduğu, hiçbir sosyal paylaşım ağının, navigasyon veya arama programlarının bulunmadığı, titreyen cep telefonlarını teknoloji diye hayretle izlediğimiz, çağrı at kapat devirlerini yaşayan, kısacası ceyranda kalmış bir jenerasyonun üyesi olarak bitirecektim üniversiteyi.
Bitirebilmek yetmiyor, rehber olarak tüm ülkeyi tanıtma yetkisini almak adına, bakanlık bünyesindeki ''sen ne biliyorsun, bakalım senden rehber olur mu'' sınavı vardı önümde. Rüyalarımı dahi Almanca görüyordum. Kendini övmek gibi görmeyiniz lütfen, içindeki Süperman'i baskılayan gençlere küçük bir örnek olur belki diye yazacağım; sınav sonrası artık ülkesel bir turist rehberiydim, hemde sınav birinciliği ile...
*
Görmekten öte göstermediğim, gezmekten öte gezdirmediğim şehir ve iletişim kurmadığım insan profili kalmayacak halde diyar diyar dolaşırken, karşıma güzel İzmir'in güzel bir kızı çıkacaktı. Ve sayesinde İzmir damatlığına ve Babalığa terfi edecektim.
***
Şimdi ise orta dönem gençlik dönemindeyim. Bu dönemde henüz bir lakabım yok. Taki Dede olana kadar da orta dönem gençlik içinde olacağım. Nasip olur da dede olursam ise, o zaman dilimini ''son dönem gençlik'' tanımlayabilirim.
*
İnsanın ''hakkında'' kısmını kendisinin yazması gerçekten zormuş...Merak etmeyiniz, sonrasında bitirdiğim üniversiteler, akademik çalışmalar, yer aldığım organizasyonlar, mesleki ünvanlar, yazılarımın yayınlandığı gazete ve dergilerden falan bahsedecek kadar tatmin boyutuna ulaşmadım henüz.
*
Yanlızca yazılarımı okuma zahmetinde bulunanların hakkımda bilmelerinde fayda gördüğüm birkaç şeyden bahsetmeden geçmek istemiyorum ;
Kendini bır ırkın mensubu olarak görenlere saygı duysam da, ben gen veya ırklardan öte kültürlerin varlığına inanıyorum. Bir ülkenin öncelikle kültürüyle var olduğuna ve yine kültürüyle yaşayabileceğine inanıyorum... Sahibi olduğumuz kültür kadar varız ya da gelecekte o kültür kadar var olacağız...İnsanın değil ama kültürlerin bir genetiği var benim için. Bu yüzden ırkımın ne olduğundan öte kültürümün Türk olduğuna inanıyorum. Bunun yanında tüm inançlara saygı duymakla beraber, kendimi bir mezhebin mensubu olarak hiçbir zaman göremedim. Bu halim ile nazarınızdaki tibarım artar mı azalır mı bilemesem de; yalnızca İslamiyetin ve Türk Kültürünün bir parçası olduğum için onur duyuyorum.
Ve Sizlere
Evvel zaman içinde Çanakkale'ye, biri Karadeniz diyarından gelmiş Rum, diğeri Balkan diyarından gelmiş Bulgar ninelerimin, cephelerden cephelere koşmuş Şehit ve Gazi dedelerimin öğreti ve kültürlerinden gelen bir ailenin ferdi olarak, tabiri caizse Trakya'da maya tutan, Akdeniz'de fırına verilen, İç Anadolu'da pişirilen, İzmir'de kavrulan halim ile,'hepinizin bir parçasının yattığı yerden'' yani memleketiniz Çanakkale'den sesleniyorum,
geniş zaman hikayeleri ile...
Bundan sonrasında ne bir lakap ne de bir ünvan beklentisi olmaksızın, seslenişlerimi duyabilenlerin gönül sarayında ufakta olsa bir yer edinebilirsem, bundan büyük paşalık olmaz.
Nezaketle.
Osman TOPÇU
İletişim
Sosyal Medya
Yazar Osman Topçu'nun sosyal medya hesapları :
İstek ve Görüşleriniz